Günümüzde, eğitim faaliyetinin bilişim teknolojileri ve dijital imkanlar sayesinde kuvvetli bir biçimde gelişmesi, kazanımlarının yanında, son derece olumsuz bir sonucu beraberinde getirmiştir: eğitim sürecinde yer alan aktörlerin nazarında, köklü bir bilimsel / felsefî ayrım, verilerin sadece alımlanmasıyla oluşan "mâlûmat" ile verilerin farklı tarzlarda irdelenmesiyle tesis edilen "bilgi" ayrımı unutulmuştur. Bu çerçevede, depolama tabanlarından elde edilen her çeşit veri, "sınama işlemi"ne gerek duyulmaksızın "güvenilir" ve "doğru" diye kabul edilmektedir. Görünen o ki, bahsedilen süreçteki herhangi bir aktör, kişinin kendine has imkânlarının sarf edilmesiyle elde edilebilecek bir "öğrenme-bilgi" bağlamından ve bu bağlamın zeminini kuran "eleştirel özne" konumundan uzaklaşmakta; farkında olarak veya olmayarak, yararlandığı ağlarda sunulan veriyi tekrar tekrar ama aynen üretmekte, çoğaltmakta, bahsedilen veriyi herhangi bir dönüşüm süreci ile beslemeksizin olduğu gibi kabul etmektedir. Hâl böyle olunca bahsedilen tipteki bir aktör, âdeta insan doğasının kendiliğinden bir itkisiyle, elde ettiği verileri mutlaklaştırma yoluna girmekte; nihâyet, ağ üzerinden kendisine sunulanları ve idrak edebildiklerini büsbütün sahiplenerek ve korumaya çalışarak, bir "nöbetçi aktör" hâline bürünmektedir. Bu husûs, kuşku yok ki, eğitimin sadece akademik değil tüm yaşamı içine alan bir süreç olduğu dikkate alındığında, kuşatıcı olarak, içinde mevcut olunan bütün bir varlık sahası ile ilgilidir ve esâsı bakımından, toplumlarda ve kişilerde, "kültürel bir yozlaşma" hâline, kısaca "yozlaşma"ya işâret eder. Bu projenin amacı, "kültürel yozlaşma" probleminin doğuş koşullarını ve kaynaklarını, "yozlaşma" karşısında yaşanan problemlerin neler olduğunu, genelde "yozlaşma"nın ne anlama geldiğini ve böylesine girift problem durumlarından çıkabilmek için hangi imkânların işe koşulabileceğini araştırmaktır. Zira "yozlaşma" denilen fenomen, sadece bulunduğumuz kişisel alan ile sınırlı kal...
|